Su, hem insanlar hem de tüm canlılar için yaşam hakkı, sağlığın ve yaşamın kaynağıdır. Dünyada gittikçe büyüyen temiz ve sağlıklı suya erişim sorununa dikkat çekmek için 22 Mart 1993 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından 22 Mart Dünya Su Günü olarak ilan edilmiştir. Dünya Su Günü dolayısıyla her yıl bir temaya karar verilmektedir. 2023 yılı teması “Ortaklık ve İşbirliği Yoluyla Değişimi Hızlandırmak” olarak belirlenmiştir. Birleşmiş Milletler 6 nolu Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi, 2030 yılına kadar herkes için temiz ve sağlıklı içme suyuna ve sanitasyona erişimin, sağlık için gerekli hijyenik koşulların sağlanması ve sürdürülebilmesidir. Elde edilen veriler, dünyada su kıtlığının giderek arttığını ve 2050 yılına kadar dünya nüfusunun yarısından fazlasının su sıkıntısının fazla olduğu bölgelerde yaşayacağını göstermektedir. Kişi başına düşen su miktarı 1950’li yıllardan itibaren gelişmiş ülkelerde %50, gelişmekte olan ülkelerde ise %80 azalmıştır. Birleşmiş Milletler raporuna göre, dünyadaki 2,1 milyar insan güvenli ve temiz su kaynaklarına erişimde sorun yaşamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ve ekonomik olarak dezavantajlı bölgelerde ishal nedeniyle her yıl yaklaşık 1,6 milyon ölüm meydana gelmektedir. Vakaların yaklaşık %90’ında ishallerin nedeni, güvenli olmayan içme suyu ve yetersiz sanitasyondur. Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF verilerine göre her gün 700 çocuk, güvenli olmayan su, sanitasyon ve hijyenle bağlantılı hastalıklardan ölmektedir. Su döngüsündeki işlev bozukluğu sağlık, yoksulluk, eğitim, sanayi, ekoloji, göç, ekonomik olarak sosyal ve toplumsal sorunlara kadar her alanı etkilemektedir.
Dünyadaki suyun %97,5'i okyanus ve denizlerde tuzlu su olarak bulunur. Kullanılabilir tatlı su miktarı %2,5, içilebilir su miktarı yaklaşık %1 civarındadır. Dünya nüfusunun %40'ını barındıran 80 ülkede su sıkıntısı yaşanmaktadır. Türkiye'de toplam kullanılabilir su miktarı 112 milyar m3’tür ve bir yılda kişi başına düşen yaklaşık 1566 m3'lük kullanılabilir tatlı su miktarı göz önünde bulundurulduğunda, sanılanın aksine ülkemiz su zengini olmayan, su stresi yaşayan bir ülkedir. 2030 yılında nüfusumuzun 100 milyon olacağı öngörülmekte, bu da kişi başına düşen su miktarının 1000 m3 civarına yaklaşması ve ülkemizin yoğun bir su baskısıyla su fakiri bir ülke olacağı anlamına gelmektedir.
Ülkemizdeki tatlı su kaynaklarının % 74’ü tarım, %15’i evsel kullanımda ve %11’i de sanayide kullanılmaktadır. Dünyada ve ülkemizde en çok su tarımda kullanılmaktadır,Tarım, iklim değişikliğinden en çok etkilenen ve bu değişimi etkileyen alanlardan biridir. İklim değişikliğinin en önemli etkisi su döngüsü ve su kaynakları üzerinde yarattığı strestir. Su kaynaklarının yönetiminde en önemli unsur tarımsal sulama olmaktadır. Su yönetimi konusunda etkili adımlar atılmazsa gıda temininin sürdürülebilirliği sekteye uğrayacak, toplumun yeterli ve nitelikli gıdaya ulaşımı aksayacak, sağlıksız beslenme ve gıda yetersizliğinin üzerine, su kıtlığından kaynaklı hijyen sorunları, tifo, kolera vb salgınların yanı sıra sıcaklık ve yağış değişimleriyle birlikte vektör hastalıklarının da (Lyme hastalığı, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Leishmania vb) artması söz konusu olabilecektir.
İklim değişikliğine bağlı hava sıcaklığındaki artış çiftlik hayvanlarının da sağlığını, refahını ve verimini olumsuz etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Çarpık kentleşme, yok olan sulak alanları ile tehlikede olan yaban hayvanları su kıtlığı ile daha da fazla yerleşim yerlerine yaklaşmak zorunda kalacak ve bu da hayvanlardan insanlara bulaşabilecek zoonotik hastalıkların yaygınlaşmasına neden olacaktır.
İklim değişikliği sadece susuzluğu değil, açlığı ve sağlıksızlığı da beraberinde getirecektir. İklim değişikliği ile ilgili alınması gereken önlemlerde merkeze suyu koymak gerektiği açıktır. Öncelikle mevcut su kaynaklarının korunmasını sağlamak için bireysel, kamu, özel, yerel yönetimler olarak suyu etkili, yeterli ve verimli kullanan su tasarrufu yapan sistemler ve yaşam tarzı geliştirilmelidir. Ormanlar, tarım arazileri ve su toplama havzalarındaki yapılaşmaların vakit kaybetmeden durdurularak amaç dışı kullanımına izin verilmemeli, su kaynakları üzerindeki ve bu kaynakları besleyen alanlardaki insan baskısı ortadan kaldırılmalıdır. Su kaynaklarını ve toprağı kirleten, ormanları, milli park, sit alanları, tarım alanları ve kültür varlıklarını madenciliğe açan ruhsatlandırılmalara son verilmelidir. Ormanların karbondioksit toplama merkezi olduğu ve şehirlerdeki suyun büyük bir bölümünü sağladığı göz önünde bulundurulmalı, ormanlaştırmaya öncelik verilmeli ve meralar iyileştirilmelidir. Tarımda geleneksel sulama yöntemlerine son vererek, sürdürülebilir su yönetimi için su tasarrufu sağlayan yağmurlama ve damlama sulama uygulamalarını içeren basınçlı- kapalı sulama yöntemlerini özendirecek çalışmalar yapılmalı, çiftçiler bilinçlendirilmeli, çiftçilerin bu yöntemleri kullanmaları ve yaygınlaşması için devlet desteği artırılmalıdır. Alternatif su kaynakları olan atık suların geri kazanımı, drenaj sularından yararlanma olanakları geliştirilmelidir. Tarımsal ürün çeşitlerinde ülkemiz iklimine uygun olmayan, aşırı su tüketen bitkiler konusunda yetiştiriciler bilinçlendirilmelidir. Yeraltı suları izlenmeli, üzerindeki baskılar azaltılarak korunmalı, sulamada, sanayide yeraltı suları yerine yüzey suları kullanılmalıdır. Yeraltı ve yüzey sularının evsel, endüstriyel ve tarımsal kirlenmesi konusunda toplum bilinçlendirilmeli ve gereken adımlar bir an önce atılmalıdır.
Tüm canlıların suya adil ulaşım hakkı, gıda güvenliği ve güvencesi, su kaynaklarının, ekosistemin korunması ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı su yönetimi için gereken önlemleri çok geç olmadan almalıyız.
Su, hayattır!
Dr.Gülay Ertürk
Veteriner Hekimler Derneği Yönetim Kurulu adına
Genel Başkan